Biz tarihin hiçbir döneminde, asla! İddiası olmayan, kabuğuna çekilmiş, davasız, pasif bir millet olmadık. İslam’dan önce dünya hâkimiyeti, İslam’dan sonra ise ilayı Kelimetullah uğruna mücadele ettik ve edeceğiz. Osmanlının son dönemlerinden günümüze kadar bu dava sekteye uğramış olsa da artık tekrardan ayağa kalkıp yolumuza devam etmeliyiz.
Milletler ve devletler çağlar boyunca
hâkimiyet kurmak için savaşmışlar, günümüzde de bu savaş devam ediyor. Bir farkla ki; artık bilgi ve teknolojiye sahip olmak silahlar kadar, belki daha da fazla önem arz ediyor. Bu sebeple eğitim şart. Eğitimsiz insanlar, iş bulmakta zorlanıyorlar ya da buldukları işler düşük ücretli oluyor. Vatandaşlarını eğitemeyen devletler her alanda geri kalıyor ve diğer devletler tarafından yönetiliyor ve sömürülüyorlar.
hâkimiyet kurmak için savaşmışlar, günümüzde de bu savaş devam ediyor. Bir farkla ki; artık bilgi ve teknolojiye sahip olmak silahlar kadar, belki daha da fazla önem arz ediyor. Bu sebeple eğitim şart. Eğitimsiz insanlar, iş bulmakta zorlanıyorlar ya da buldukları işler düşük ücretli oluyor. Vatandaşlarını eğitemeyen devletler her alanda geri kalıyor ve diğer devletler tarafından yönetiliyor ve sömürülüyorlar.
İnsanımız son derece zeki ve girişimci. Ancak eğitim sistemimiz insanımızın dehasını ortaya çıkaracak kadar kaliteli değil. Eğitim sistemimiz sanki insan eğitmek üzerine değil de insan köreltmek üzerine kurulmuş gibi.
Ortaokulda görev yaptığım bir dönemde ders başarısı düşük bir öğrencim vardı. Çocuk, okulun futbol takımındaydı. Bu öğrenciyi neden takıma almışlarki diye düşünüyordum. Ta ki, çocuğun oynadığı futbolu görene kadar. Boyu arkadaşlarına göre çok kısaydı ama onlara çalım atarak geçişini, şut çekişini görünce hayretler içinde kaldım. Bu çocuk geleceğin futbol yıldızlarından biri olup milyon dolarlık sözleşmelere imza atabilirdi ama okulu bitirince bir pastanede çıraklığa başladı. Bunun gibi onlarca, yüzlerce örnek sayılabilir. Bunun gibi öğrenciler okulda keşfedilse ve en kısa sürede topluma katkı sağlamaya başlasa kötü mü olur?
Osmanlı'nın son dönemleri ve Cumhuriyet döneminin başlangıcından bu yana bilimde, fende, sanatta vs. hangi alanda, dünya çapında, kaç başarımız var? Tüm teknolojik gelişmeleri batıdan alıyoruz. Neden? Çünkü biz insan eğitemiyoruz. Başarılı olanlar da kendilerini bir şekilde eğitenlerdir. Liseden mezun olan bir genç hangi donanıma sahip. Hayatını idame ettirecek hangi meziyete sahip. Eğitim, bakanlar ve hükümetler üstü olmalı, bir devlet politikası haline getirilmeli. Her gelen bakan, kendince, ben de bir iş yaptım demek için bir yöntem uyguluyor. Bir öğrenci, öğrencilik hayatı boyunca birkaç kez sistem değişikliğine maruz kalıyor. Bu kadar köklü bir geçmişe sahip olan ve tarihte bu kadar devlet kurmuş olan bir milletin, günümüzde bir eğitim sisteminin olmaması çok acı bir durumdur.
Bir grup öğrenciyi bir sınıfa doldurup başlarına bir öğretmen dikiyoruz. Öğrencilere diyoruz ki; Matematik, Türkçe, Fizik, Tarih vb. dersleri öğrenmek zorundasın. Her dersi, her konuyu bilmek zorundasın. Sizin için belirlediğimiz dersleri, şu konuları, şu kadar sürede öğreneceksin. Sonra da başarı bekliyoruz.
Öğrenci öğrenmek istemiyor ki, ilgisini çekmiyor, merak etmiyor, o bilgiye ihtiyacı olduğunu düşünmüyor. Kendince haklı. Bir insanın, bir öğrencinin bir konuyu veya dersi öğrenmesi için; 1.Bu eğitimin sonunda bir menfaat elde edeceğini bilmesi gerekir. 2.Bu menfaate ulaşmak için, öğrenmeye muhtaç olduğunu görmesi gerekir. 3. Ki o zaman, o konuyu merak etsin ve çalışmaya başlasın. Bu üç madde bir araya gelirse motivasyon en üst düzeyde olur.
Lise son sınıf öğrencileri üniversite hedefine odaklanıyorlar. Çünkü orada menfaatleri var. O menfaate ulaşmak için öğrenmeleri gerektiğini biliyorlar. Hayatın farkına varan bir kısım öğrenci, kendine acımadan, gece gündüz azimle çalışıyor. Genellikle, diğer sınıflar henüz bir hedefe sahip değiller.
Mama yemek istemeyen bebeğe, zorla yedirmeye çalışır ya anneleri. Kaşığı ağzının önünde bekletir. Burnunu sıkar, nefessiz kalan bebek ağzını açtığında kaşığı hemen sokar ağzına. Koca bir kâseyi bitirdikten sonra anne rahatlar, ama çocuğun midesi bulanır ve kusar. Anne çocuğa kızar, belki de döver. Çocuk ağlar, travma durumundadır. Çünkü birileri, kendisine istemediği bir şeyi, zorla yaptırmaktadır ve çocuk eskisinden daha açtır, ama zor kullanıldığı için yemek yemeye karşı tepki geliştirmiştir. Klasik koşullanmıştır. Ne zaman anneyi elinde kâse ile görse, ağzını sıkı sıkı kapatır. Sonuç; anne mutsuz, çocuk mutsuz, tepkili ve aç. Boşa geçen zaman, heba olan mama. Bir örnek daha verelim. Bir sofra düşünün, misafirliktesiniz. Ev sahibi sizi sofraya davet ediyor ama ne yiyeceğinize kaç lokma yiyeceğinize kendisi karar veriyor. Hadi buyurun sofraya, böyle bir sofrada kim yemek yemek ister ki. Eğitim sistemimiz aynen bu örneklerdeki gibi. Öğrenci ilgisini çekmeyen veya sevmediği dersleri öğrenmek istemiyor. Biz ise zorla öğretmeye çalışıyoruz.
Oysa öğrenciler, sevdikleri ya da ihtiyaç duydukları bir işle uğraştıklarında, o işin A'dan Z'ye her şeyini öğreniyorlar. Örneğin, dağıtılan tabletleri ilk kez kullanan öğrenci, iki günde her şeyini öğrendi.
Öğrencilerime diyorum ki, eskiden medreselerde talebeler varmış. Şimdi okullarda öğrenciler var. Farkı ne hocam diyorlar, diyorum ki, ilim sahibi olmak isteyenler, medreseye gider, temel bazı İslami bilgileri aldıktan sonra hangi alanda kendini geliştirmek istiyorsa o alandaki hocasını bulur ve o ilmi tahsil edermiş. Mesela, matematik, mantık, astronomi, vb. Kişi, kendi isteğiyle ve istediği alanda eğitim aldığı için başarılı olurmuş. Biruni, İbni Sina, Farabi vb. Şimdi ise okullarda sizin gibi öğrenmek zorunda olan öğrenciler var.
Sistem, öğrencilerimize bilgiyi kullanmayı değil de hafızada tutmayı şart koşuyor. Örneğin, edebiyat dersinde falanca kitabın yazarı kimdir, falanca yazarın eserleri nelerdir? Bunu bilmelisin. Neden bilmeliyim? Çünkü üniversite sınavında çıkabilir. Eseri okumamışsın ama adını ve yazarını bilmek zorundasın. Buna eğitim deniyor. Bu nasıl bir eğitimdir ki, belki hayatta hiç kullanmayacağım bir bilgiyi hafızamda tutmak zorundayım, anlamak zor.
Bazen filmlerde görüyorum. Öğretmen, öğrencilere, bu yıl Shakespeare'in Romeo ve Juliet’ini inceleyeceğiz, tahlil edeceğiz, diyor. Bir dönem boyunca bir yazar, bir kitap. Çocuk Romeo ve Juliet’i öğreniyor, Shakespeare’i tanıyor ve kendi milletine ait değerleri öğreniyor. Bizim edebiyat derslerinde neden Mehmet Akif ve eserleri işlenmez?
Öğrencilerimiz her şeyden bir parça anlıyorlar ama hiçbir şeyi tam bilmiyorlar. Sonuçta da yarım doktor ya da yarım hoca oluyorlar. İnsan fıtratı gereği faydacı bir varlık. Çıkarı varsa, onun gereğini yerine getirir, bir şekilde ihtiyacı olan bilgiyi öğrenir, yoksa uğraşmaz. Paranın hesabını, okuma yazması olmayanlar bile yapabiliyor.
Enderun'da bir duvar yazısı; "Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz."
İşte eğitimin özü budur. Herkes yapısına uygun ve istediği şekilde eğitilmeli. Eğitimde bireysel hız ve isteğe bağlılık ön plana çıkarılmalı. Müfredat baskısı olmamalı. Kişi, başarısız olduğu alanda başarıya ulaşmak için zorlanmamalı. Başarılı olacağı alanı seçebilmeli.

